Özgecanın günahsız bedeninde Hastayım” diye bağıran toplum

Evet düşünelim. Batıda kadının maruz kaldığı çok feci olaylardan sonra haklı olarak ortaya çıkmış, daha sonra saptırılarak serbest aşka, erkeklerin kurtarılması lâzım gelen yerlere kadınları da dâvet eder hâle gelerek haksızlığa, ahlâksızlığa dönüşmüş bir feminizm adına ev kadınlığını hizmetçilik olarak görüp “Ana kadın” tipini ortadan kaldırmaya soyunan sözde feministlere bakarak düşünelim.
Evet, çok düşünelim…Feminist yazarlarımızın ne yazık ki hiç üstünde durmadığı, İçki, uyuşturucu, kumar batağında kaybolmuş kadınların sayısının korkunç şekilde artışını düşünelim. Örnek alınmaması lâzım gelen kadın ve erkek tiplerinin âdeta örnek alınacak kişiler olarak her gün Medya aracılığıyla gözümüze gözümüze nasıl sokulduğunu düşünelim . Magazin sayfalarında “kusursuz fizikleriyle, seviyeli birliktelikleriyle! verdikleri demeçlerle bolca tanıtılan kadın ve erkeklerin yanı sıra kusursuza yakın örnek hayatların kahramanı olanlara bir iki kişi olsa bile neden hiç rastlamadığımızı düşünelim.
Para kazanmak uğruna reklam dünyasını istilâ eden, araba, çorap dahil en külüstür eşyanın bile çok satılmasına, vücudunun bütününü veya bir parçasını teşhir ederek aracı olan kadınlarımızın nasıl arttığını da içimiz acıyarak düşünelim. Batı ülkelerinde meselâ İsveç’te kadın bacağının çorap satışı için kazara kullanıldığında şiddetle protesto eden feministlerin karşısında, kadının bu hâline tek kelime ile karşı çıkmayan güya kadın dostu suspus bizim feministlerimize bakarak düşünelim, Hem de çok düşünelim.
Evet, alkolün, uyuşturucunun, kumarın her çeşidinin kol gezdiği bir toplumda üreyen sapık erkeklerin çoğalışına, çocuğunu gözünü kırpmadan boğan, öldüren, cami avlusuna, sokağa bırakan kadın sayısının artışına, anasını babasını boğazlayan gençlere, dizilerimizin hemen hemen hepsinde şerefe ve sıhhate denilen bir yalanın arkadaşlığında kaldırılan, şerefsizliğe ve sıhhatsizliğe giden yolun ilk açıcısı olan kadehlere bakarak soralım? Suçlu sadece kadınlar mı, erkekler mi, gençler mi? Yoksa onları esir alan, toplumda kol gezen çeşi çeşit zehirler mi, kısacası bunların sayesinde canavarlar üretecek şekilde hastalanmış bir toplum mu? diye kendimize soralım. Ve bu gidişle ne ilk ne de son kurbanı olmayacağına emin olduğumuz zavallı Özgecan kızımızın günahsız bedeninde “Hastayım, çok hastayım” diye bağırırcasına alarm veren bu toplumu masaya yatırarak onu bu hale getiren sebepler üzerinde beynimizi acıtırcasına kafa yoralım. Bütün peşin hükümlerimizi ve nefsimizin aldatmacalarını .ir tarafa bırakıp çok dürüst olarak…
Ve Nasreddin Hocamız’ın bu fıkrasını tekrar hatırlayalım: Hocamızın canı istemiş, köyünden şehre doğru bir uzanıvermiş. İyi ki geldim diye düşünürken birdenbire birkaç azgın köpek hocaya saldırmış. Hoca köydeki alışkanlığı ile yere uzanarak köpekleri uzaklaştırmak için bir taş aramış. Tabii bulamamış. O muntazam yolun güzel taşlarına bakarak “Yahu” demiş. “Burası ne biçim yer? Bütün köpekleri salmışlar taşları bağlamışlar”
Evet, ne yazık ki yıllardır köpeklerin serbest taşların bağlı olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Canavarlar üreten bu toplumun hiç günahı yokken kurbanı olanlara ise gözlerimiz yaşlı rahmet dilerken Allah bizleri de çoluğumuzu çocuğumuzu da korusun diye dua etmekten başka çaremiz de yok.
Alıntı / Hicran Göze’nin facebook sayfasından

Bir Cevap Yazın

%d