II. Abdülhamid’i ölüm yıldönümünde saygıyla
II. Abdülhamid (21 Eylül 1842 – 10 Şubat 1918), Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. padişahı, 113. İslam halifesi ve çöküş sürecindeki devlette mutlak hakimiyet sağlayan son padişah.
Tahtta kaldığı yıllarda imparatorluk dağılma dönemini yaşadı; başta Balkanlar olmak üzere çeşitli bölgelerde çıkan isyanlara ve Rusya İmparatorluğu’na karşı kaybedilen 93 Harbi’ne tanıklık etti.
31 Ağustos 1876’da tahta çıktı ve 31 Mart Vakası’ndan kısa bir süre sonra, 27 Nisan 1909’da, tahttan indirilene kadar ülkeyi yönetti.
Meşrutiyet yanlısı Yeni Osmanlılar ile yaptığı anlaşma sonucunda 23 Aralık 1876’da ilk Osmanlı anayasasını ilan etti ve böylece ülkenin demokratikleşme sürecini destekleyeceği izlenimini verdi.
Anayasa ilan edildikten sonra tahta geçmesiyle güçleri ellerine alan Abdülhamid, anayasa ve değişim yanlılarını sürgüne yollayarak ve kendine muhalif olacakları tek tek uzaklaştırarak, sultanlığının ve hükümdarlığının garantisini sağladıktan sonra, 1878’de meclisi kapattı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşmesine yönelik çabalar II. Abdülhamid tarafından devam ettirildi.
Bürokraside yapılan reformların yanı sıra Rumeli Demiryolu ve Anadolu Demiryolu’nun uzatılması ile Bağdat Demiryolu ve Hicaz Demiryolu’nun inşası gibi projeler bu dönemde yapıldı. Bu demiryolları ve telgraf sistemleri Alman firmalar tarafından geliştirildi.
1898’de modern anlamda ilk yerel hukuk fakültesi açıldı, ayrıca nüfusun kayıt altına alınması ve basın üzerindeki baskının artması sağlandı. Bu dönemin reformlarında eğitime geniş yer ayrıldı: hukuk, sanat, ticaret, inşaat mühendisliği, veteriner, gümrük, tarım ve dil okulları dahil olmak üzere birçok mesleki okul kuruldu. Kendisi 1881’de İstanbul Üniversitesi’ni kapatsa da 1900’de yeniden açılmasına karar verdi, imparatorluk genelinde ilk, orta ve askerî okullardan oluşan eğitim ağını genişletti.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bu dönemlerdeki batık ekonomisi Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarında Düyûn-ı Umûmiye’nin kurulmasına yol açtı.
Şehzadeliği
II. Abdülhamid, Sultan Abdülmecid’in Tirimüjgan Kadın Efendi’den olan oğludur.[3] Annesi Çerkezdir.
21 Eylül 1842 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da, Topkapı Sarayı’nda dünyaya geldi.[kaynak belirtilmeli] Henüz 10 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan ölünce bakımını Abdülmecid’in diğer çocuksuz eşi Piristû Kadın Efendi üstlendi. Piristû Kadın Efendi, Abdülhamid’i kendi çocuğu gibi büyüttü. Babasının ölümünden sonra yerine tahta geçen amcası Abdülaziz, diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid’in eğitimiyle de yakından ilgilendi.
Abdülhamid, Gerdankıran Ömer Efendi’den Türkçe, Ali Mahvî Efendi’den Farsça, Ferid ve Şerif efendilerden Arapça ve diğer ilimleri, Vak‘anüvis Lutfi Efendi’den Osmanlı tarihi, Edhem ve Kemal paşalar ile Mösyö Gardet’dan Fransızca, Miralay Lombardi ile Callisto Guatelli’den de musikî dersleri almıştır.
Gençlik günlerinde veliaht olarak büyük kardeşi Şehzade V. Murad görüldüğü için saray çevrelerinde fazla ilgi görmeyen Abdülhamid, bu nedenle aşırılıktan uzak, sade bir hayat yaşamıştır.
Opera ile ilgilenen, birden çok opera klasik eserlerini Türkçeye bizzat tercüme eden ve tercüme ettiren II. Abdülhamid, II. Mahmud’un zamanında kurduğu Mızıka-yı Hümâyun için opera eserleri bestelemiştir.[kaynak belirtilmeli] Marangozluk zanaatinde de çok maharetli olan Sultan Abdülhamid, bugün Yıldız Sarayı ve içerisindeki Şale Köşkü ile Beylerbeyi Sarayı’nda görülebilecek birçok yüksek kalite mobilyanın da zanaatkârıdır.
II. Abdülhamid kendisinden önceki diğer padişahların aksine şehzadeliği sırasında yurt dışı ziyaretlerine çıkmış, tahta çıkmasından 9 yıl önce amcası Sultan Abdülaziz’in 1867 yılında çıktığı Avrupa gezisinde amcasına refakat etmiştir.
Bu gezide 30 Haziran – 10 Temmuz 1867 tarihlerinde Paris, 12 – 23 Temmuz 1867 tarihlerinde Londra, 28 – 30 Temmuz 1867 tarihlerinde Viyana ziyaretlerinde bulunmuş, 21 Haziran 1867’de henüz 24 yaşında iken İstanbul’dan başlayan yolculukları, bu şehirlerin dışında diğer Avrupa başkentleri ve önemli şehirleri de ziyaret edildikten sonra 7 Ağustos 1867 tarihinde yeniden İstanbul’da sona ermiştir.
Tahta çıkışı ve I. Meşrutiyet
Amcası Abdülaziz’in 1876’da tahttan indirilmesi ve şüpheli şartlarda ölümü, ağabeyi V. Murat’ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhi çöküntü geçirdiği iddiasıyla tahttan indirilerek Çırağan Sarayı’na hapsedilmesi olaylarına şahit oldu. 31 Ağustos 1876’da padişah ilân edildi ve 7 Eylül günü Eyüp’te kılıç kuşandı.
Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir buhrandaydı. 1871’de Âli Paşa’nın ölümünden sonra saray ile Bâb-ı Âli arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875’te devlet, borçlarını ödeyemez hâle düşerek Ramazan Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya’nın başını çektiği Panslavizm akımının etkisiyle Balkanlar’da millî isyanlar baş göstermişti.
Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilânı fikri tartışmaya açılıyordu. Ağabeyinin yerine tahta geçirildikten sonra her iki saltanat değişiminin mimarı olan Midhat Paşa’yı sadrazam yaptı.
Abdülhamid, tahta geçmeden Mithat Paşa’ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876’da ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî’yi ilan etti.
Meclis-i Mebûsan ve Âyan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis Meclis-i Umumi, 19 Mart 1877’de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı.
Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasal monarşi sistemine geçilmesi ile birlikte, yargı bağımsızlığı ve temel hakların anayasada teminat altına alınmasına rağmen, esas hâkimiyet padişahın kalmıştı.
Abdülhamid, Kanun-ı Esasî’nin 113. maddesiyle kendisine tanınan “idari sürgün yetkisi”ni kullanarak daha meclis toplanmadan Midhat Paşa’yı sürgüne yolladı.
Dış borçların içinden çıkılmaz bir hâle gelmesi, 1881 yılında Düyun-u Umumiye’nin kurulmasına yol açtı.
Düyun-u Umumiye, Osmanlı’nın en büyük iki alacaklısı olan Fransa ve İngiltere tarafından kontrol ediliyordu. Osmanlı Devleti’nin neredeyse bütün maliyesini yönetecek duruma gelen Düyun-u Umumiye’nin idaresinde İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan temsilcileri yer alıyordu.
Bazı vergilerin toplanma yetkisi Düyun-u Umumiye’ye bırakıldı.
Böylelikle Osmanlı Devleti iktisadî bağımsızlığını kaybetti.
Düyun-u Umumiye idaresinin kurulmasıyla beraber başlangıçta Osmanlı Devleti’nin borçlarının önemli bir bölümü silindiyse de 1881’den 1908 yılına kadar 12 borç sözleşmesi imzalandığı için dış borçlanma sürdü.
Tahttan indirilişi
12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece, Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan’ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükûmeti isyancılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükûmet üyeleri tek tek istifa etti.
İsyan, Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu.[kaynak belirtilmeli] O gün İttihat ve Terakkî üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmedi.[kaynak belirtilmeli] Bazıları İstanbul’dan uzaklaşırken bazıları da şehir içinde saklandı.[kaynak belirtilmeli] Bu arada isyancılar, İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükûmetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla II. Abdülhamid yeniden duruma hâkim oldu. İsyanı başlatan muhalefet ise herhangi bir programdan mahrum olduğundan önderliği elde edemedi.
İttihat ve Terakkî, asıl güç merkezi olan Selanik’teki 3. Ordu’yu harekete geçirdi. Böylece isyanı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. İsyancılar 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’a girmeye başlayan Hareket Ordusu’na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Âyan da bir gece önce Yeşilköy’de toplanarak Hareket Ordusu’nun girişiminin meşruluğunu tasdik etti.
İsyanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve isyancıların önderleri divan-ı harpte yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumî Millî adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan’ın 27 Nisan’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmed’in geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca II. Abdülhamid’in İstanbul’da kalması da mahzurlu bulunarak Selanik’e götürüldü. Divan-ı Harp, II. Abdülhamid’i yargılamak istediyse de yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükûmeti bunu kabul etmedi.[kaynak belirtilmeli] Üç sene Selanik’teki Alatini Köşkü’nde ev hapsinde tutuldu. Bu sırada, köşke gittiğinde yatacak yatak bulunmaması gibi sıkıntılarla karşılaştı. II. Abdülhamid 1912’de İstanbul’daki Beylerbeyi Sarayı’na getirildi.
Ölümü
II. Abdülhamid, 10 Şubat 1918’de 75 yaşındayken kalp yetmezliği nedeniyle öldü. Mezarı, büyük babası için Divanyolu’nda yaptırılmış Sultan II. Mahmud Türbesi’nde bulunmaktadır.