Aşık Veysel’in gözleri görüyordu

Aşık Veysel’in gözleri görmüyordu demek ona büyük haksızlık. Toprağı, insanı, tabiat canlı ilişkilerini onun kadar gören insan yoktu. Onun gördüklerini biz göremedik. Birçok şeyi de onun gözleriyle gördük.
Âşık Veysel, gerçek adıyla Veysel Şatıroğlu (25 Ekim 1894; Şarkışla – 21 Mart 1973; Sivas), Türk halk ozanı. Afşar boyunun Şatırlı obasına mensuptur.
Veysel’in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. Ardından Veysel de yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü de kaybetti.
Eserlerinde Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içedir.
Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. 1973 yılında akciğer kanseri sonucunda öldü. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.
Veysel; ailesinin, yakın çevresinin ve içinde yaşadığı topluluğun Alevîlik görüş ve düşüncesinde olmasına rağmen, hiçbir zaman alevî sünnî gibi bir ayrımcılık taassubuna düşmemiştir.
“İnsanlık Davası” başlığını taşıyan şiirinde:
 
Şu âlemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir varvarası
 
şeklinde görüş, düşünce ve inanış serdederek bu milletin; her şeye kadir olan ve cümle âlemi yaratan Allah’ın bir olduğuna inandığını söyler.
Bu temel inancı görmezden gelip toplum içinde tefrika çıkaranların, bu tutum ve davranışlarının temelinde menfaat duygusunun yattığını; maddî bir çıkarın gözetildiğini ileri sürerek, içinde yaşadığı toplumu sevgi ve hoşgörü yaklaşımlarıyla birleştirici olmaya çağırır. Veysel, bu duygu ve tasavvurlarıyla birliğimizin, dirliğimizin korunup, yaşatılmasında önemli bir görev ve sorumluluk üstlenmiştir.
Şair, aynı şiirde geçen:
 
Allah bir Peygamber hak
Rabbülâlemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
 
ifadelerinde, en mütekâmil bir din hüviyetine sahip olan İslâmiyet’in, imân esaslarından, Allah’a ve peygâmberlere imân etmeyi tebliğ, telkin ve tasdik ederken, eşi ve benzeri olamayan Allah’ın, âlemlerin mutlak Rabbi olduğunu, bu temel âkideye bütün Müslümanların aynı şekilde inanıp teslimiyet gösterdiklerini terennüm eder.
Hâl böyleyken: “Senlik benlik” davasında olup “mezhep, meşrep, görüş, dil, ırk, sen, ben” gibi ayrıcalıkları doğuranların bu tutum ve davranışlarının ilâhi ahlâka, insan fıtratına ve insanlığın sevgi anlayışına sığmadığı/ sığmayacağı
hakikatini vurgular.

Aşık Veysel, kıyafeti nedeniyle Ankara Ulus’tan atıldı

Tarihçi sosyolog Niyazi Berkes ‘Unutulan Yıllar’ (İletişim, 1997) adlı kitabında Ankara Valisi Nevzat Tandoğanlı yıllarda köylülerin, kılık kıyafeti düzgün olmayanların şehrin merkezine sokulmadığını anlatmıştı.

Aşık Veysel’in torunu Halil Süzer de “Dedem köylü kıyafeti giyiyordu. Elbisesi de yamalıydı. Ayakkabı olarak çarık giyiyormuş. Hatta çarığı bile yamalıymış. O dönemin fakirliğinin getirdiği durum bu. Zabıta polisleri onu Ulus’tan atmışlar” diyerek bu iddiayı desteklemişti.

O yıllarda Ankara Ulus’a çarıkla, şalvarla ve merkeple girmek yasaktı.

Bir Cevap Yazın

%d